Facebook İçinde Bulunduğu Krizden Nasıl Çıkabilir?

by mumtaz

Bu Bir Lumost Podcast bölümüdür. Lumost Podcast’e Spotify PodcastGoogle Podcast ya da dinlediğiniz podcast platformundan ulaşabilirsiniz. Lumost’un 23. bölümünde  konuğumuz bir kez daha Facebook. Bu bölümde ilk olarak Facebook’un son dönemde içinde bulunduğu krizi analiz edeceğiz. Bunun Facebook için yaratacağı olası problemleri ve şirketin geleceği adına risk oluşturup oluşturmadığına bakacağız. İkinci kısımda Facebook’un başarısında önemli noktalardan biri olan M&A performansına bakarak, stratejisini anlamaya çalışacağız. Son kısımda şirketin geleceğiyle ilgili kehanetlerde bulunma vakti. Facebook büyük beşli içerisinde açık ara en kırılgan şirket olmasının nedenleri üzerine düşünerek bunun üstesinden nasıl gelebileceği konusunda tahminlerde bulunarak bölümü kapatacağız.

Son bölümde Facebook’un içinde bulunduğu krizin giderek büyüyebileceğini konuşmuştuk. Bunun doğal sonucu tam da beklendiği gibi daha fazla şirketin Facebook’da yayınladığı reklamları askıya alması oldu. Bugün itibariyle aralarında The Coca-Cola Company, Verizon, Starbucks ve Unilever’in de bulunduğu 200’ü aşkın şirketin Facebook’da reklam yayınlamayı durduğunu görüyoruz. Facebook’un bugüne kadar kriz yönetmek konusunda başarılı olduğunu söylemek zor.

Facebook, güvenlik tarafında daha sağlıklı bir yapı kurmak adına bir dizi yenilik gerçekleştirdi. Kullanıcı verilerini daha iyi koruyabilmek adına yeni ekipler kurdu. Yapılan yenilikler, geliştirici tarafında erişilen bilgileri kısıtlamış olsa da bu veriler üzerinden mikro hedefleme yapmayı sağlayan  reklam düzeni devam ediyor. 2018’in eylül ayında 50 milyon kullanıcıyı etkileyen güvenlik ihlali, 2019’un mart ayında Facebook çalışanlarının 100 milyonlarca kullanıcının şifrelerine erişebilmeleri, 500 milyondan fazla Facebook kullanıcı kaydının herkese açık sunucularda depolandığının fark edilmesi, 1.5 milyondan fazla kullanıcının e-posta rehberlerinde bulunan bilgilerin onayları olmadan Facebook tarafından toplanması400 milyondan fazla Facebook kullanıcısının telefon numarasının herkes tarafından erişilebilmesi, şirketin yapay zeka kullanarak fotoğraf etiketlerken kullandığı algoritmanın ortaya çıkması,  şirketin söylemlerinin tekrar tekrar sorgulanmasını sağladı. WhatsApp CEO’su Jan Koum’un ve Whatsapp’ın kurucularından Brian Acton’ınInstagram kurucu ortakları CEO Kevin Systrom ve CTO Mike Krieger’in  Facebook’dan neden ayrıldıklarını da durup düşünmekte fayda var. Bu isimlerin Facebook’dan ayrıldıktan sonra yaptıkları açıklamalara baktığımızda, hem Whatsapp’de hem de Instagram’da kullanıcı verisinin Facebook ile birleştirilmesi ve yapılan gizlilik ihlalleri temel neden olarak görünüyor. Facebook’da Whatsapp sayesinde, işletmelerin telefon numarası girerek kullanıcılara reklam gösterebilmesi teknik olarak mükemmel bir özellik. Ancak reklam verenlere daha iyi hedeflenmiş reklamlar sunabilmek için böyle adımlar attığınızda, söylemlerinizdeki tutarlılığı da kaybediyorsunuz.

Tüm bu yaşananlara Facebook’un istemeden neden olduğunu söyleyebilirsiniz. Ancak yalan haberlerin yarattığı kaosu bile bile, platformunda politik reklamların yayınlanmasına izin vermek başlı başına bir fiyasko.  Siyasetçilerin paylaşımlarının doğruluğunu teyid etmeyeceğini açıklamak, Cambridge Analytica skandalından hiç ders çıkarılmadığını gösteriyor.

Facebook sahip olduğu ürünün mükemmelliği ve alternatifsiz olmanın rahatlığıyla, ilk krizden çıkmayı başarsa da önümüzdeki dönemde ikna edici adımlar atmaması durumunda daha fazla kişi tarafından istenmeyen olarak ilan edilebilir. Durum öyle bir noktaya geldi ki, insanlar sevdikleri markaları Facebook’da reklam yapmamaları için zorluyorlar. Ama yine de Facebook için risk ne kadar büyük? Bu kadar büyük şirketlerin reklamlarını kesmesi gerçekten göründüğü kadar korkutucu mu? Soruya farklı bir açıdan yaklaşmaya çalışalım. Televizyon, 60 yılı aşkın bir süredir reklamcılık için kullanılan en büyük kitle iletişim aracı unvanına sahip ve dijital reklamlar ne kadar yaygınlaşırsa yaygınlaşsın bu ünvanını sürdürmeye devam ediyor. Televizyon, yaygınlığı, etkisi ve hedefleme yetenekleri sebebiyle öne çıkıyor. Son bölümde Superbowl’da reklam vermeyi ve Facebook reklamlarını karşılaştırmıştık. Teknik olarak Facebook’da aynı bütçeyle çok daha fazla kişiye ulaşabilme şansımızın olduğunu söylemiştik. Aklınıza buna rağmen neden hala televizyon reklamları kullanıldığı sorusu gelmiş olabilir. Bunun temel sebebi 35 yaşın üstüne ulaşmak için televizyon hale en iyi araç. Sadece Türkiye’de değil Dünya’nın hemem hemen her yerinde en çok erişim sağlayacağınız mecra hala televizyon. 

Hedefli reklamlar yapmak adına televiyon uygun olmayabilir ama milyonlarca insana çok kısa bir sürede ulaşmak için televizyondan daha etkili ve daha ucuz bir mecra yok. Olaya bu açıdan bakınca Dünya’nın en fazla reklam harcaması yapan şirketlerinin, televizyonu ilk öncelikli olarak kullanması şaşırtıcı değil. Telekom operatörleri, otomotiv şirketleri, kredi kartı şirketleri, fmcg’ler, perakende şirketleri hala televizyon reklamlarını çok sık kullanıyorlar. Amerika’dan en çok reklam harcaması yapan ilk 200 şirketi düşündüğümüzde, bu şirketlerin reklam bütçelerinin %80’den fazlasının televizyon olduğunu görüyoruz. Yani televizyonda pasta büyük olsa da burada görece az şirket aktif. Facebook açısından baktığımızda, Facebook’da en fazla reklam harcaması yapan 100 şirket, şirketin toplam reklam gelirlerinin sadece %6’ınıı oluşturuyor. Yani reklam veren tabanı çok daha çeşitli ve genele yayılmış durumda. Facebook’un toplam reklam gelirleri 8 milyondan fazla şirketten geliyor. Pek çok reklamveren için reklam adına seçenekler çok sınırlı. Facebook belirli bir grup insana, televizyon reklamının maliyetinin çok altında ulaşma şansı tanıyor. Yani Facebook’un reklam gelirlerinin büyük bir kısmı daha küçük işletmelerden geldiği için şu aşamada Facebook adına çok büyük bir problem söz konusu değil.  Ama olaylar bu hızla büyümeye devam ederse, markalar, Facebook gibi mikro hedefleme konusunda mükemmel bir ürünü, isteseler de sırf tepki çekmemek için kullanmayabilirler. Belki bugün için finansallar göründüğü kadar etkilenmeyecek ama bu hızla büyümeye devam ederse sonuçlar derinleşebilir.  George Floyd’un ölümün ardından yaşananlar fitili ateşlemiş olsa da Facebook artık çok daha gerçekçi adımlar atmak zorunda.  Bir kez daha, kalıcı çözüm sağlamak yerine günü kurtarmak adına adımlar atılırsa, henüz kullanıcı tarafında görülmeyen protestolar onlara da sıçrayabilir.

Muhtemelen herkesin hemfikir olduğu konu, Facebook’un büyük beşli içerisinde açık ara en kırılgan şirket olması. Lumost’un 15. bölümünde platform temelli işleri nasıl analiz edebileceğimiz üzerine konuşmuştuk. Hatırlarsanız o bölümde içerik üretenlerin hepsinin aynı değerde olduğunu, The New York Times’dan bir makale ya da paylaşılan herhangi bir resmin aynı şekilde ele alındığını söylemiştik. Tedarikçilerin gücü ile ağ etkisinin neden kaynaklandığı arasındaki ilişkinin şirketlerin yaptığı işteki dominasyonunu belirlediğine değişmiştik. Facebook doğrudan network etkisine sahip ve içerik sağlayıcıların gücü yok denecek kadar az olduğu için değer tamamen kendi içinde oluşuyordu. Bu sayede elde ettiği reklam gelirini kimseyle paylaşmasına da gerek kalmıyordu. Ama burada kullanıcıların güvenini kaybetmemesi gerekiyor. Eğer büyük şirketler tarafında yaşadığımız kriz kullanıcı tarafına da bulaşırsa, o zaman Facebook için daha fazla endişelenme zamanı gelmiş demektir.

Peki Facebook kalıcı çözümü nasıl sağlayabilir. Cambridge analytica skandalı yaşandğından beri Facebook’un bir siber güvenlik şirketi alması bekleniyor.  Ama henüz bu adımı atmış değil. Şimdi gelin ikinci kısımda, Facebook’un geçmiş M&A performansından, M&A stratejisini anlamaya çalışalım. Twitter bölümünde günümüzde başarılı teknoloji şirketlerinin ya kendi yeniliklerini geliştirmek konusunda çok başarılı olduklarını ya da M&A silahını ne zaman ve nasıl kullanacaklarını çok iyi bildiklerini konuşmuştuk. Facebok bu iki başlıkta da iyi olan ender şirketlerden biri.  Facebook’un bugüne kadarki en büyük satın alması WhatsApp.

Facebook’un bugüne kadar yaptığı 85 şirket satın alması var.  Peki bu satın almalarda belirli bir düzen var mı? Facebook satın almalarını 3 başlıkta toplayabiliriz. İlki uzun vadede kendisine risk oluşturabileceğini düşündüğü şirketleri satın almak. İkincisi acquihire gözüyle yani şirketleri görece düşük fiyatlarla, çalışanları ve onların yetenekleri için satın almak. Üçüncüsü ise gelecek yıllarda karşılaşabilecekleri yasal problemlere önlem amacıyla şirket satın almaları yapmak.

İlk olarak Instagram ve Whatsapp gibi, Facebook’un uzun vadede kendisine risk oluşturabileceğini düşündüğü şirketleri hızlıca bünyesine katma stratejisiyle başlayalım. Facebook’un uzun vadede kendisini tehdit edebilecek şirketleri belirleyip, piyasanın üstünde rakamlar teklif etmesi ve bu şirketlere bağımsızlık sözü vermesi, şirket kurucularını ikna etmeyi kolaylaştırıyor. Facebook bu şekilde reklam işinde ana rakibi olan Google’ın oyuna dahil olmasına hep engel oldu. Hatta Google harici başka oyuncuların da oyuna dahil olamamasında bu strateji çok başarılı bir rol oynadı. Facebook açısından bakınca da şirkete tek bir ürünle değil birden fazla ürünle oyunda kalabilme şansı verdi. Instagram satın almasını sadece 1 milyar $ karşılığında gerçekleştirmesi bugün için bizlere inanılmaz görünüyor olsa da o dönem Instagram’da sadece 13 kişi çalıştığını, kullanıcı sayısının 35 milyon olduğunu ve satın almadan birkaç hafta önce tamamladığı yatırım turunu 500 milyon $ üzerinden kapattığını unutabiliyoruz.  Facebook’un Instagram’ı satın alması bana göre teknoloji tarihinin en başarılı satın alması. Bu taktik başarılı olunca aynı taktiği Snapchat’ten için uygulama çalıştı Facebook. 2013 yılında son yatırım turunu 800 milyon $ değerleme üzerinden yapan Snap’e 3 milyar $ teklif ettiğinde, Instagram’da olduğu gibi Snap’i de alabileceğin düşündü. Ama Evan Spiegel önünde Instagram örneği olduğu için bu teklifi kabul etmedi. Defalarca satın alma denemesi yapmış olmasına rağmen bunda başarılı olamayınca rakibinin ürününde bulunan özellikleri kopyalamak konusunda hiç tereddüt etmedi. Gelecek hafta Snap bölümünde bunu uzun uzun anlatacağım ama Instagram içerisine eklenen ve uygulamayı başka bir seviyeye çıkaran story özelliği Facebook’un Snap’den kopyaladığı ilk özellik değildi.  

Facebook’un aynı taktiği kullandığı üçüncü satın alma ise Whatsapp oldu. Satın almadan yaklaşık 6 ay önceki yatırım turunda, 1.5 milyar $ değerlemeye ulaşan Whatsapp’i 19 milyar $ karşılığında satın aldı. Facebook’un 2014 yılında Whatsapp için ödediği bu rakam çok tartışılsa da bugün 2 milyardan fazla aylık aktif kullanıcısıyla Whatsapp bundan çok daha değerli. Mark Zuckerberg kullanıcı sayısının önemini herkesten önce kavramış bir isim. Henüz Whatsapp’den doğrudan gelir elde etmek konusunda, Facebook net bir adım atamamış olsa da şirketin büyümek anlamında elinde hala böyle değerli bir silah olduğu bazen unutuluyor.

Facebook satın almalarında gördüğümüz ikinci belirgin düzense şirketin acquihire stratejisini kullanması. Yani Facebook şirketleri görece düşük fiyatlarla, çalışanları ve onların yetenekleri için satın alıyor. Bana göre kendi yeniliklerini geliştirmek konusunda bu kadar başarılı olmasının sebebi de bünyesine satın almalar yardımıyla katılan çalışanların Facebook’ta yarattığı girişimci ruh. Sıfırdan bir şirket kurma sürecinden geçen çalışan sayısının artmasının, genel performansa pozitif etkisini gösteren çok başarılı bir örnek Facebook. Benim için şaşırtıcı olan ilk satın alması Parakey’de dahi bu yaklaşımı göstermiş olması.  Parakey, Firefox Tarayıcısının arkasındaki isimlerden olan Blake Ross ve Joe Hewitt tarafından kurulmuştu. Facebook Parakey’i satın alırken, ürünle pek de ilgilenmemişti bile. Burada önemli olan bu 2 ismin Facebook bünyesine katılmasıydı. Satın alma gerçekleştikten kısa bir süre sonra Parakey’i öldürdü Facebook. İlerleyen dönemde ne oldu peki? Joe Hewitt Facebook’un Iphone mobil uygulamasının yaratılmasından sorumlu isim haline geldi. 2009 yılında gerçekleşen FriendFeed satın alması yetenek transferi anlaımında mükemmel bir hamleydi. Bu sayede aralarında Paul Buchheit, ve Bret Taylor’ın da olduğu 4 eski çok başarılı Google çalışanı Facebook bünyesine katıldı. İlerleyen yıllarda Divvy ve Snaptu satın almaları da bu doğrultuda yapılan satın almalar. Facebook’un ilerleyen yıllarda çok kısa sürede ürünler ortaya çıkarmasında Snaptu’nun etkisi her zaman hissedildi. Facebook’un özellikle IPO’suna kadar olan dönemde acquihire  odaklı satın almaları defalarca tekrarladığını gördük. Gayri resmi sloganın “Satın Al, ürünü Facebook’a entegre edebiliyorsan entegre et edemiyorsan öldür, yetenekleri koru.” olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz bence.

Facebook satın almalarında  gördüğümüz üçüncü düzen de gelecek yıllarda karşılaşabilecekleri yasal problemlere önlem amacıyla, patent odaklı şirket satın almaları. Muhtemelen ilk yıllarında Winklevoss kardeşlerle girdiği mücadele, Zuckerberg’in bu konuda çok daha hassas olmasına neden oldu. FriendFeed, Octazen, Devvyshot, Snaptu yetenek trasferinin yanısıra sahip oldukları patentler sabebiyle de değerliydiler. Halka arzda önce, 2010 yılında Friendster patentlerini 40 milyon dolar karşılığında satın alması da bu konudaki hassasiyetini gösteriyor. Şirketin halka arzdan hemen önce Yahoo tarafından patent ihlalleri sebebiyle dava edilmesi de, bu yaklaşımın doğruluğunu ispatlıyor bence. Bugün Facebook 3000’in üzerinde patent elinde bulunduruyor.

Bana göre bu 3 gruba da girmeyen tek satın alması Oculus. Facebook’un 2.3 milyar dolar ödeyerek satın aldığı, kendi tarihinin bugüne kadarki en büyük ikinci satın alması olan sanal gerçeklik şirketi Oculus genel trendden farklılaşıyor. Zuckerberg, akıllı telefonlar sonrası, Dünya’nın arttırılmış gerçeklik ve sanal gerçeklik tarafına evrileceğine inanıyor. Şirket genişleme politikasının bir parçası olarak farklı iletişim, medya ve eğlence alanlarında aktif rol üstlenebileceği düşünerek bu satın almayı yapmıştı. Bugün geldiğimiz nokrada bu amaca yaklaşabildiğini söylemek zor. Mark Zuckerberg’ün özellikle acquihire vizyonuna sahip olmasında Sean Parker’ın etkisi büyük. O yıllarda şirkette çalışmıyor olsa da Sean Parker kilit isimlerin şirkete katılmasına yardımcı olduğu konusunda yazılar var. 2011 yılıyla birlikte başta Instagram olmak üzere büyük satın almalarda ise eski Google çalışanı Amin Zoufonoun’nun büyük başarısı var.

Bu ana kadar şirketin içinde bulunduğu krizi ve M&A stratejisini anladık.  Podcast’in son bölümünde artık geleneksel hale geldiği kehanetlerde bulunma vakti. Facebook’un artık sadece bir reklam şirketi kimliğinden çıkması gerekiyor. Bunu kendi yapmazsa doğal yollardan bu oluşacak. Bugünkü senaryoda Instagram’ın Facebook bünyesinden spin-off yaparak ayrılması çok daha olası bir senaryo. Hatta işler kızışırsa Whatsapp’in bile ayrı bir şirket olarak yoluna devam etmesini bekleyebiliriz. Facebook mayıs ayının ortasında GIF üretim ve paylaşım aracı Giphy’yi 400 milyon dolara satın almıştı.   Hali hazırda Facebook uygulamalarında kullanılan Giphy kütüphanesi belki şirketi daha da güçlü hale getirmeyecek. Ancak giphy kütüphanesinin satın alma sonrası Twitter, Pinterest, Reddit ve Slack gibi lokasyonlarda kullanımının tehlikeye girmesi rekabet otoritelerinin pek seveceği türden anlaşmalar değil. Facebook kabul etmek istemese de ana ürününü daha da güçlü hale getirecek satın almalar yapması rekabet açısından pek mümkün görünmüyor. İngiltere’de rekabet otoritesinin Facebook’un Giphy satın almasını derinlemesine incelemeye karar vermesi de söylediğimi destekler nitelikte.

Facebook uzun yıllardır kendisine en büyük risk olarak Snapchat’i görmüştü. Ancak her geçen gün sesini daha fazla yükselten bir TikTok gerçeği var. Ben TikTok’un yükselişini Facebook açısından bir şans olarak görenlerdenim. Bu sayede rekabette tek başına olmadığını daha sesli dile getirebilir. Facebook’un TikTok’a rakip olmak için ortaya koyduğu Lasso isimli bir ürünü vardı. Geçmiş zaman olarak konuşuyorum çünkü Facebook bu hafta içinde Lasso’yu sonlandırdığını açıkladı. Hatırlayanlar olacaktır, Facebook Snap’e rakip olacak ürünler koyduğunda hep başarısız olmuştu. Ne zaman ki hali hazırda başarılı olan ürününe Snapchat’in çok başarılı özelliklerini eklemeye başladı, o zaman fark yarattı. Aynı stratejiyi Tiktok için de uygulamasını bekleyebiliriz. Bir süredir Instagram’da Reels isimliği bir özelliği deneyen şirketin bu hamlesinin başarısı şansı çok daha yüksek. TikTok’da olduğu gibi, müzik içeren 15 saniyelik videolardan oluşan Reels’i önümüzdeki dönemde daha fazla duymaya başlayabiliriz.

Facebook’un geleceğinde önemli bir yer tutabilecek bir başka projesi de Libra’ydı. Libra, küresel bir para birimi ve finansal bir alt yapı olarak 2019 yılının ortalarında yola çıkmıştı. Bir kripto para birimi olarak konumlanan Libra’nın, aralarında Visa, Mastercard, Shopify, Spotify gibi oyuncuların da bulunduğu “Libra Association” isimli şirketler grubu tarafından tarafından yönetileceği açıklanmıştı. Bu kadar önemli şirketin projeye dahil olması, kripto paraların birden regülatörlerin ajandasına dâhil olmasını sağladı. Temel amaç küresel olarak banka hesabı bulunmayan 1.7 milyar kişiye ulaşmak, dolar ve euro gibi stabil bir fiyat politikası hedefleyen kripto para yaratmak olsa da Facebook’un son dönemdeki yaşadıkları projeye olan güvenin iyice azalmasına sebep oldu. Devletlerin politik baskıları ve sert regülasyonlar projede geri adım atılmasına yol açtı. Yapılan son açıklamayla Libra derneği artık Dünya çapında kullanlan bir stabil coin üretme çabasında değil. Onun yerine insanların yerel para birimine bağlı, farklı para türlerini kullanarak ürün ve hizmet alıp satmasını amaçlıyor. Hatta Facebook Libra’nın tamamen kendisine ait bir proje olmadığını anlatabilmek adına, kripto para cüzdanı Calibra’nın ismini Novi olarak değiştirdi. Novi’yi Facebook ailesinin herhangi birinde üyeliğiniz olmadan da kullanabilmek mümkün olacak. Novi’nin en büyük avantajı hızlı para transferi yöntemi olarak, WhatsApp ve Messenger’a entegre şekilde kullanılabilmesi. Facebook şu an Whatsapp üzerinden para transferini de Brezilya’da kullanıma açtı. Uluslararası para transferinin her zaman problemli olması, bazı ülkeler için ülke içinde bile transfer sıkıntıları, Facebook gibi kullanıcı sayısı bakımından Dünya’nın en güçlü şirketi için çözülebilecek çok iyi bir problem. Hızlı, az maliyetli para göndermeye imkan sağlayan bir uygulamanın başarı şansı oldukça yüksek.

Facebook’un gelirlerini çeşitlendirebileceği bir başka alternatifi ise e-ticaret tarafı. Çok uzun yıllardır, Facebook’un e-ticaret tarafında bir adım atması bekleniyordu. Facebook Marketplace ve Instagram’daki “shop now” özellikleriyle daha önce küçük adımlar da atmıştı. Bu yıl duyurduğu Facebook Shops ile artık özellikle Amazon, Shopify, Ebay ve Etsy için çok önemli bir rakip haline geldi. İşletmeler, bu özellik yardımıyla Facebook ve Instagram üzerinde online mağazalar açarak doğrudan Facebook ve Instagram kullanıcılarına satış yapabilecekler. Şu an bu hizmeti Amerika’da sınırlı sayıda mağaza deneyimlemeye başladı. Kullanıcılar bu mağazalara, Facebook sayfaları ya da Instagram profilleri üzerinden ulaşabilecekler. Tahmin edeceğiniz üzere reklamlar ve hikayeler aracılığıyla da buradaki kullanıcı trafiği arttırılacak. İşin Facebook için en güzel tarafı, burada mağaza açan işletmelerin pazarlama için daha fazla reklam harcaması yapacak olması. Bunun yanında Facebook kullanıcıların satın alma kararlarıyla ilgili çok daha detaylı bilgiye sahip olacak. Artık kullanıcıların satın alma için başka bir platforma gitmesinin de önüne geçilecek. Analizlere baktığımızda Facebook’un,  satılan ürünlerden alacağı komisyon ve mağazaların reklam için ayıracağı bütçeyi de düşünerek , yıllık 20-30 milyar $  arası bir gelir elde etmesi olası görünüyor. Facebook gelirlerini arttırmak konusunda artık yeni bir oyuna alanına sahip olduğunu çok rahat söyeleyebiliriz. Facebook’da bugün 140 milyon işletme olmasına rağmen bunların sadece 8 milyonunun Facebook’a reklam veriyor olması bile, yeni özelliğin potansiyelinin ne kadar yüksek olduğunu gösteriyor bizlere.

Son olarak Facebook’un yaşanan problemler sonrası imaj problemini çözmesi artık bir zorunluluk haline gelmiş durumda. Cambridge Analytica skandalı yaşandğından beri Facebook’un bir siber güvenlik şirketi alması bekleniyor.  Şüpheli ağ etkinliklerini daha iyi izlemek ve veri ihlallerini erken durdurmak adına, Facebook’un davranışsal analitik şirketi satın almasını bekleyebiliriz.

Facebook’un siber güvenlik tarafında daha çok reaktif ve yavaş olduğu izlenimini bu tarz bir satın almayla çözebilir. Problemlerin kriz haline gelmeden çözümü bu sayede mümkün olur. Londra merkezli, gelişmiş matematik modelleri kullanan DarkTrace isimli davranışsal analitik şirketi bu noktada çok güzel bir alternatif. Son yatırımını 2018 yılında, 1.65 milyar $ değerleme üzerinden alan DarkTrace’in bugünkü değeri tahminim 3 milyar $ civarında. Facebook’un bağışıklık sistemini iyileştirecek böyle bir satın almaya ihtiyacı var.

Facebook, dezenformasyon ve propaganda ile mücadele etmek için de bir şirket satın alması yapabilir. Yalan haber problemi Facebook’un belki de kullanıcı tarafında en çok eleştirilen kusuru. Bu noktada New Knowledge ya da AI Foundation gibi hem sahip oldukları deneyim ve hem de teknolojileriyle ön plana çıkıyor. New Knowledge sahte hesapları, sahte haberleri ve propaganda kampanyalarını belirleyerek markaları sosyal medya problemlerinden korumak için bir sistem geliştiriyor. AI Foundation, makine öğrenmesiyle, insan moderasyonunu birleştirerek kötü amaçlı içerikleri tespit eden bir şirket. İki şirket de görece küçük şirketler olduğu için yüksek bedeller ödemeden satın alınabilir. Yine bu satın alma da Facebook’un problemi çok daha fazla ciddiye aldığı konusunda ikna edici olacaktır.

Sonuç olarak . Facebook’un yaşanan problemler sonrası imaj problemini çözmesi artık bir zorunluluk haline gelmiş durumda. Kalıcı çözüm sağlamak yerine günü kurtarmak adına adım atmayı aklından bile geçirmemeli. Henüz kullanıcı tarafında görülmeyen protestolar onlara da sıçrarsa ve kullanıcıların güvenini daha fazla kaybederse hiç beklemediği bir şokla karşılaşabilir. Facebook gelirlerini çeşitlendirmek adına daha net adımlar atarak, üzerindeki kırılganlıktan kurtulmak zorunda. Önümüzdeki dönemde Facebook’un kriz yönetimini yakından izlemeye devam edeceğiz.

 

İLGİLİ BÖLÜMLER